Fransiskenler ve Dominikenler « Genel
1 sayfadaki 1 sayfası
Fransiskenler ve Dominikenler « Genel
Bundan önceki tarikatlar daha çok üyelerinin özellikle
tarım işlerinde bizzat çalışmaları ile yaşıyorlardı. Oysa Fransisken ve
Dominiken tarikatı mensupları için bedensel çalışma yükümlülüğü yoktu.
Her iki tarikat da bilimsel çalışma yapmak için kurulmuş olmamalarına
rağmen bilimsel
araştırmalar bu tarikatlarda sanki kendiliğinden başlamıştır. Fakat aynı zamanda aralarında bir "zıtlık"
da görülen bu iki tarikat iki ayrı görüşün
taşıyıcıları olmuştur.
Gerek yeni kurulan üniversiteler gerekse bu yeni
tarikatlar için ortak ve karakteristik olan nokta "Aristo"yu incelemeye
almalarıdır. Aristo'yu Batı Arapça çevirileri üzerinden Lâtinceye
yapılan çevirileriyle tanımıştır. Skolastiğin birinci döneminin
Eflâtuncu ve özellikle de Yeni Eflâtuncu olduğunu biliyoruz. İkinci
dönem ise "Aristocu "dur. Ancak bu dönemde Aristoculuk akımı hiçbir direnme ile
karşılaşmadan rahatlıkla gelişebilmiş değildir. Bu yeni Aristo
araştırmaları akımına birçok kişiler bu arada Kilisenin etkili
ve sorunlu kişileri de karşı çıkmıştır.
Aristoculuk akımına karşı takınılan tutumları dört istikamette
toplayabiliriz:
1) Aristo'nun etkili olmasına ve benimsenmesine tam anlamıyla "karşı"
olanlar. Başlangıçta çok güçlü olan bu istikametteki tutum zamanla önemini
yitirmiştir.
2) İkinci yöndeki tutum birincinin tam
karşıtıdır. Bu ikinci eğilim "'Aristocu1 'dur. Fakat Aristo'yu "İbni
Rüşd"ün anladığı ve sunduğu gibi benimser. Lâtin İbnî Rüşdçülerin en
ünlüsü Paris
Üniversitesinden "Brabant'lı Siger"dir.
Brabant'lı Siger
(? -1282) Siger İbni Rüşd'ün şu görüşlerini benimser: Tüm insanlar için
ortak olan bir akıl vardır. Ölümsüz olan bu ortak akıldır. Sonra
evren Allah tarafından belli bir zaman anında yaratılmış olmayıp başlangıçtan bu yana
vardır. Siger ve yandaşları bu düşünceleri Paris'te Kilisenin karşı
çıkışı ile karşılaşmış ve Kilisenin düşmanlığını kazanmıştır.
Siger Kilise ile düştüğü bu karşıtlıktan kurtulmak için Skolastiğin son
döneminde ve Rönesans'da rastladığımız bir çözüm şekli
bulmuştur. Bu çözüm şekli gerçeğin "çift" olduğu
görüşüdür. Bu görüşü şöyle özetleyebiliriz: Felsefe açısından doğru
olan bir şey ilahiyat açısından
yanlış olabilir.
Felsefe ve ilahiyat ayrı ayrı alanlar olduğundan felsefenin doğru bulduğu
bir gerçeği dindar bir insan pekâlâ ve de haklı olarak
yanlış diye düşünebilir. Fakat Kilise bu "çift gerçek" varsayımı ile
rahatlamamış olacak ki tutumunda yeterli bir
gevşeme olmamıştır. Nitekim Siger'in bu görüşleri Kilise tarafından
resmen yasaklanmıştır. Bu yasaklama İbni Rüşdcülüğün felsefe
tarihi sahnesinden yeniden çekilmesine neden olmuştur.
Geri kalan iki istikametteki görüşler Aristo'yu benimser. Yalnız onu
Kilisenin ve Augustinus'un görüşleri ile uzlaştırmaya çalışarak.
3) Üçüncü istikametteki akım temelde Augustinus'u
dayanır ve Aristo'yu ancak ölçülü benimser. En önemli temsilcisi de
Bonaventura olan bu yöndeki akımı "Fransisken" tarikatı
temsil eder.
4) "Dominiken" tarikatınca temsil edilen sonuncu eğilim ise temele Aristo'yu alır ve
bu temel üzerinde yeni bir ilahiyat ve felsefe kurmaya çalışır.
Başlıca temsilcisi Aquino'lu Thomas olan bu akım özellikle Kilisenin
"resmi görüsü" olmuş ve bu zamanda Batıda Kilise en yüksek dönemine
ulaşmıştır.
tarım işlerinde bizzat çalışmaları ile yaşıyorlardı. Oysa Fransisken ve
Dominiken tarikatı mensupları için bedensel çalışma yükümlülüğü yoktu.
Her iki tarikat da bilimsel çalışma yapmak için kurulmuş olmamalarına
rağmen bilimsel
araştırmalar bu tarikatlarda sanki kendiliğinden başlamıştır. Fakat aynı zamanda aralarında bir "zıtlık"
da görülen bu iki tarikat iki ayrı görüşün
taşıyıcıları olmuştur.
Gerek yeni kurulan üniversiteler gerekse bu yeni
tarikatlar için ortak ve karakteristik olan nokta "Aristo"yu incelemeye
almalarıdır. Aristo'yu Batı Arapça çevirileri üzerinden Lâtinceye
yapılan çevirileriyle tanımıştır. Skolastiğin birinci döneminin
Eflâtuncu ve özellikle de Yeni Eflâtuncu olduğunu biliyoruz. İkinci
dönem ise "Aristocu "dur. Ancak bu dönemde Aristoculuk akımı hiçbir direnme ile
karşılaşmadan rahatlıkla gelişebilmiş değildir. Bu yeni Aristo
araştırmaları akımına birçok kişiler bu arada Kilisenin etkili
ve sorunlu kişileri de karşı çıkmıştır.
Aristoculuk akımına karşı takınılan tutumları dört istikamette
toplayabiliriz:
1) Aristo'nun etkili olmasına ve benimsenmesine tam anlamıyla "karşı"
olanlar. Başlangıçta çok güçlü olan bu istikametteki tutum zamanla önemini
yitirmiştir.
2) İkinci yöndeki tutum birincinin tam
karşıtıdır. Bu ikinci eğilim "'Aristocu1 'dur. Fakat Aristo'yu "İbni
Rüşd"ün anladığı ve sunduğu gibi benimser. Lâtin İbnî Rüşdçülerin en
ünlüsü Paris
Üniversitesinden "Brabant'lı Siger"dir.
Brabant'lı Siger
(? -1282) Siger İbni Rüşd'ün şu görüşlerini benimser: Tüm insanlar için
ortak olan bir akıl vardır. Ölümsüz olan bu ortak akıldır. Sonra
evren Allah tarafından belli bir zaman anında yaratılmış olmayıp başlangıçtan bu yana
vardır. Siger ve yandaşları bu düşünceleri Paris'te Kilisenin karşı
çıkışı ile karşılaşmış ve Kilisenin düşmanlığını kazanmıştır.
Siger Kilise ile düştüğü bu karşıtlıktan kurtulmak için Skolastiğin son
döneminde ve Rönesans'da rastladığımız bir çözüm şekli
bulmuştur. Bu çözüm şekli gerçeğin "çift" olduğu
görüşüdür. Bu görüşü şöyle özetleyebiliriz: Felsefe açısından doğru
olan bir şey ilahiyat açısından
yanlış olabilir.
Felsefe ve ilahiyat ayrı ayrı alanlar olduğundan felsefenin doğru bulduğu
bir gerçeği dindar bir insan pekâlâ ve de haklı olarak
yanlış diye düşünebilir. Fakat Kilise bu "çift gerçek" varsayımı ile
rahatlamamış olacak ki tutumunda yeterli bir
gevşeme olmamıştır. Nitekim Siger'in bu görüşleri Kilise tarafından
resmen yasaklanmıştır. Bu yasaklama İbni Rüşdcülüğün felsefe
tarihi sahnesinden yeniden çekilmesine neden olmuştur.
Geri kalan iki istikametteki görüşler Aristo'yu benimser. Yalnız onu
Kilisenin ve Augustinus'un görüşleri ile uzlaştırmaya çalışarak.
3) Üçüncü istikametteki akım temelde Augustinus'u
dayanır ve Aristo'yu ancak ölçülü benimser. En önemli temsilcisi de
Bonaventura olan bu yöndeki akımı "Fransisken" tarikatı
temsil eder.
4) "Dominiken" tarikatınca temsil edilen sonuncu eğilim ise temele Aristo'yu alır ve
bu temel üzerinde yeni bir ilahiyat ve felsefe kurmaya çalışır.
Başlıca temsilcisi Aquino'lu Thomas olan bu akım özellikle Kilisenin
"resmi görüsü" olmuş ve bu zamanda Batıda Kilise en yüksek dönemine
ulaşmıştır.
Similar topics
» Genel İşletme Genel Ders Notları
» Genel Özet
» Forumun genel kuralları
» Warrior genel bilgiler
» Genel İşletme 1-9 Ünite Notları
» Genel Özet
» Forumun genel kuralları
» Warrior genel bilgiler
» Genel İşletme 1-9 Ünite Notları
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz