Miraç Kandili İle İlgiLi!!
1 sayfadaki 1 sayfası
Miraç Kandili İle İlgiLi!!
tevhid19-08-06 17:04
Soru:
Peygamber Efendimiz Allah Teâlâ'yı miracda gördü mü gördü ise bu nasıl bir
görmedir Peygamber efendimiz ile
Allah Teâla arasında bir perde olduğu bu perde aradan kalkınca
Peygamberimizin Allah Teâlayı gördüğü ve dayanamayıp bayıldığı Allah Teâla ile konuştuğu hatta Allah Teâla'nn
Peygamber Efendimize Hazreti Ebubekir'in sesi ile hitab ettiği Peygamber efendimize
namazın farz olanı elli rekat olarak bildirildikten sonra Hazreti Musa
(aleyhisselâm) ile olan konuşması ve namazın beş vakte indirilmesi
hususunda Peygamberimizin Hazreti Musa (aleyhisselâm) ile Allah Teâla
arasında gidip gelmeler sonunda namazın beş vakte indirildiği
anlatılmakta. Biz Mirac bahsinde Allah Teâla'yı nasıl tenzih etmemiz
lazım ve bu anlatılanları nasıl anlamalı ve nasıl iman etmeliyiz?
Cevap:
Rahmet Peygamberi'nin (s.a.) miracı eşsiz bir mucizedir; mucize olduğu
için de insanların bilgi araçları ile bilmeleri tecrübe etmeleri mümkün
olmayan tarafları vardır. Miracın ruh ve beden beraberliği içinde mi
yoksa yalnızca ruh ile mi rüyada mı uyanık iken mi bir kere mi birden fazla
mı olduğu miracda Resûlullah'ın
Rabbini görüp görmediği gibi konular eskiden tartışıldığı gibi bugün de
zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu sebeple yukarıdaki soruya üç arkadaşımla beraber
hazırladığımız ve yakında Diyanet İşleri tarafından basılacak olan
Kur'an Yolu isimli tefsirimizden de geniş alıntılar yaparak uzunca bir
cevap vermek istiyorum.
Hz. Peygamber'in Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i
Aksâ'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâm
kaynaklarında âyet metnindeki ilgili
fiilin mastarı olan ve "geceleyin yürüme gece yolculuğu" anlamına
gelen isrâ kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun hadislerde anlatılan
göklere yükseltilme safhasının da dahil olduğu tamamı ise "yükselme yukarı tırmanma"
anlamındaki "urûc" kökünden türetilmiş olan ve "yükselme vasıtası âleti" manasına gelen
mi'râc kelimesiyle ifade edilmektedir. İsrâ suresinin ilk âyetinin meali
şöyledir:
"Bir gece kendisine bazı
âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O gerçekten işitendir görendir."
Hz. Muhammed'in peygamber oluşuyla başlayan putperestlerin
müslümanlar üzerindeki baskıları Peygamber ailesiyle az
sayıdaki müslümanlara karşı muhtemelen risâletin altıncı yılında
başlayıp üç yıl süren ve büyük acılar getiren ekonomik ve sosyal boykota
dönüştü. Bu boykotun ardından Resûlullah kısa aralıklarla sevgili
eşi Hz. Hatice ile amcası ve hamisi Ebû Talib'i kaybetti. Resûlullah'ın
bu kayıplardan duyduğu büyük üzüntü sebebiyle bu yıla "hüzün yılı"
denildi. İşte bu acılı olayların ardından Yüce Allah bir bakıma sevgili
Resûlünü sabır ve tahammülü
dolayısıyla hem teselli etmek hem de ödüllendirmek istedi ve bunun için
genellikle mirac diye anılan büyük mucizevî olayı gerçekleştirdi.
Yukarıda mealini verdiğimiz İsrâ sûresinin 1. âyeti
ile Necm sûresinin ilk âyetleri mirac olayına işaret etmektedir; aynı
konuda hadis mecmualarında da 45 kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz.
Peygamber'den bilgiler nakledilmiştir. Ancak özellikle bu hadislerdeki
ayrıntılı malumat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için
miracın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler
verilmiştir. Yaygın kabule göre mirac peygamberliğin 12. veya
13. yılında (Muhammed Hamîdullah'a göre hicretin 9. yılında; bk. İslâm
Peygamberi İstanbul 1972 I 92) vuku bulmuştur.
Konuyla ilgili çok sayıda hadis bulunmakta olup özellikle Buhârî'nin
el-Câmiu's-sahîh'inde ("Salât" 8; "Bed'ü'l-halk" 6; "Mi'râc" 42; "Tevhid" 37) yer alan hadislere
göre bir gece Hz. Peygamber Kâbe'nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde
amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) "uyku ile uyanıklık arasında bir
durumdayken" Cebrâil yanına geldi göğsünü açarak kalbini
zemzemle yıkadı sonra Burak denilen bir
binek üzerinde onu göklere yükseltti (Başka bazı rivayetlere göre Hz.
Peygamber önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldü). Semanın birinci
katında Hz. Âdem ikinci katında Hz. İsa ve
Hz. Yahya üçüncü katında Hz. Yusuf dördüncü katında Hz.
İdris beşinci katında
Hz. Harun altıncı katında Hz. Musa yedinci katında ise Hz.
İbrahim ile görüştü. Kur'an'da "sidretü'l-müntehâ" (hudut ağacı) denilen
ve bir görüşe göre (bk. Şevkânî V 124) yaratılmışlarca
bilinebilirlerin son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının
ötesine Cebrâil'in geçme imkanı olmadığı için Hz. Peygamber Refref denilen bir araçla
tek başına yükselmesini sürdürdü. Bu sırada kendisine evrenin sırları varlığın kaderiyle
hükümlerin tesbiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterildi.
Nihayet bir yoruma göre (bk. Şevkânî V 123) bir beşerin beşer
olma özelliğini koruyarak Allah'a yaklaşabileceği son noktaya kadar O'na
yaklaştı (Ancak -aşağıda açıklanacak- ağırlıklı yoruma göre buradaki
birbirine yaklaşma Cebrail ile Hz. Peygamber arasında olmuştur; geniş
bilgi için bk. Necm 53/8-9).
Kulun Rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği Allah'ın da Peygamber'ine
selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği
"et-Tahiyyât" duasındaki diyalogun mirac olayı sırasında gerçekleştiği
kabul edilir. Mekandan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur'an'ın "âlemlere
rahmet" olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed arasında insan
idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma
sırasında Resûlullah'a içlerinden günahkâr
olanlar -eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan
sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı müjdelendi; ayrıca
kendisine bir hediye olarak Bakara sûresinin "Âmene'r-resûlü..." diye
başlayan son iki âyeti verildi; İslâm'ın en temel ibadetlerinden beş
vakit namaz emredildi. Bazı rivayetlere göre miracdan dönüş sırasında
kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların
durumları gösterildi. Nihayet semâdan Kudüs'e indirildi kendisini burada önceki
peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında
topluca namaz kıldılar. En sonunda Hz. Peygamber Mekke'den ayrıldığı
noktaya getirildi. Yine Buhârî'deki rivayetlerin birinin sonunda
("Tevhid" 37; Taberî XV 5) "Peygamber uyandı ki
Mescid'i Haram'dadır" denilmektedir.
Söz konusu hadislerin baş kısmında miracın Hz. Peygamber "uyku ile
uyanıklık arasında" bir durumdayken başladığı uyandığında kendisini
Mescid-i Haram'da bulduğu şeklindeki ifadeler dolayısıyla bu olayın
bedenle gerçekleşen bir yolculuk mu olduğu yoksa bunun bir tür
rüyada vuku bulan ruhanî bir durum mu olduğu hususunda erken dönemden
itibaren tartışmalar yapılmıştır (meselâ bk. Taberî XV 5; İbn Kesîr V 40-41). Biri uykuda
diğeri uyanıkken olmak üzere iki miracdan bahsedildiği de olmuştur.
Müfessirlerin çoğunluğu miracı Hz. Peygamber'in hem bedeni hem de
ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak düşünmüşlerse de onun
uykudayken veya uyanık olarak fakat sadece ruhen yaşanmış bir hadise
olması da değerini ve önemini azaltmaz. Çünkü genel bir ilke olarak
vahiy yollarından birinin de rüya olduğu kabul edilir. Nitekim bu
sûrenin 60. âyetinde mirac olayı kastedilerek "sana gösterdiğimiz
rüya..." şeklinde bir ifade yer almaktadır. Buradaki rüya kelimesinin
uyanıkken görme anlamına gelebileceği gibi bundan uykuda görülen rüyanın
kastedilmiş olabileceği de belirtilmektedir (meselâ bk. Taberî XV 110; İbn Âşûr XV 146). Ayrıca Hz. İbrahim
de oğlu İsmail'i kurban etme emrini rüyasında almıştı (Sâffât 37/102).
Ancak mirac Hz.
Peygamber'in tamamen mucizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın
kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır. Taberî'ye
göre Allah kulunun ruhunu değil mutlak bir ifadeyle
kulunu geceleyin götürdüğünü ifade buyurduğuna göre "Peygamber sadece
ruhuyla miraca çıkmıştır" diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız
yoktur (XV 26).
"1-2- İndiği sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de
eğri yola gitmiştir. 3- Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. 4- O kendisine indirilmiş
vahiyden başka bir şey değildir. 5-7- Onu çok güçlü üstün niteliklerle
donatılmış biri öğretti. O ufkun en yüce
noktasındayken asıl şekliyle göründü. 8- Sonra yaklaştıkça yaklaştı. 9- O
kadar ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu. 10- (Allah) kuluna ne
vahyettiyse vahyetti. 11- Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı. 12- Şimdi
siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı
kalkışıyorsunuz! 13-14- Andolsun ki onu bir başka iniş esnasında da
Sidre-i Müntehâ'nın yanında gördü. 15- Ki onun yanında huzur içinde
kalınacak cennet vardır. 16- O an Sidre'yi bürüyen bürümüştü. 17- Göz ne
kaydı ne de hedefinden şaştı. 18- Hiç kuşkusuz o Rabbinin âyetlerinden en
büyüğünü görmüştü" (Necm: 1-18).
18. âyetteki "Hiç kuşkusuz o... görmüştü" anlamındaki
cümlede öznenin Hz. Peygamber olduğu açıktır; fakat onun neyi gördüğünü
şu mânalardan biriyle açıklamak mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden en
büyüğünü b) Rabbinin en büyük
âyetlerinden bir kısmını c) Rabbinin en büyük
âyetlerini gördü. Bunlardan ilk mânayı tercih eden müfessirlerden
bazıları bunu Cebrâil'i görmesi şeklinde açıklamışlar bazıları da Hz.
Peygamber'in Rabbini görmüş olması ihtimali üzerinde durarak bu konuyu
geniş biçimde tartışmışlardır. İbn Abbas'tan meşhur olarak nakledilen
rivayette Peygamber'in Rabbini gözüyle gördüğü belirtilirken kendisine bu konuda soru
sorulan Hz. Âişe bu ihtimali reddetmiştir. İbn Mes'ud ve Ebû Hüreyre'den
meşhur olarak nakledilen rivayet de bu yöndedir. İslâm âlimleri de bu
rivayetleri Allah'ın zâtı sıfatları ve görülmesine
ilişkin âyet ve hadislerle birlikte değerlendirerek iki eğilimi de
savunan açıklamalar yapmışlardır. Bazı âlimler de Peygamber'in Allah'ı
gözüyle değil kalbiyle gördüğü Allah'ın zâtının değil
sıfatının tecelli ettiği gibi telifçi yorumlar ortaya koymuşlardır. Bu
noktada unutulmaması gereken bir husus da anlatılan oluş ve
tecellilerin cennet gibi farklı bir âlemde farklı varlık boyutunda farklı şartlar içinde
gerçekleştiğidir; cennette ise her müminin Rabbini göreceği
bilinmektedir.
Büyük Tefsir alimi Elmalılı'nın Necm suresinin tefsirinde
miracla ilgili yorumları verirken ara ara kaydettiği ve önemli
bulduğumuz kendi tercihiyle ilgili düşüncelerini şöyle toparlamak
mümkündür: Resûlullah Cebrâil'i Kur'an'ın her
inen parçası esnasında hangi sûrete girmişse
öyle görüyordu. Gerçek sûretinde ise bir defa Miraç'tan önce gördü o vakit Cebrâil
Resûlullah'a inmişti. Bir kere de Miraç'tan inerken gördü bunda Resûlullah
Cebrâil'e doğru iniyordu ve Cebrâil Sidre-i Müntehâ'nın yanında onu
karşılıyordu. Hz. Peygamber namaz konusunda birkaç defa inip çıkmış
olduğundan 13. âyetteki "nezleten uhrâ" tamlamasını "son bir iniş"
şeklinde düşünmek daha mânidar olur. Dolayısıyla ufukta istivâ etmeyi
(doğrulmayı) Hz. Peygamber'in kendisine yapılan talim (öğretme) üzerine
nübüvvet ilminde yükselip istikametini alması (en yüksek ufukta istivâ
etmesi) şeklinde anlamak uygun olur. Cebrâil'in talimi üzerine
Resûlullah en yüksek ufukta istivâ ile kalmamış ondan sonra Allah
Teâlâ'ya doğru yaklaşmıştır. Bu durumda 8. âyetteki yaklaşmanın
Resûlullah hakkında olduğu cezbe (çekme) mânası
içeren "tedellâ" fiiliyle de onun cezbedilmesinin yani aşağıdan yukarı
doğru çekilip çıkarılmasının kastedildiğini dolayısıyla burada
Mirac'a işaret bulunduğunu söyleyebiliriz. 9 ve 10. âyetlerden de şu
mâna çıkmaktadır: Mirac'ta Allah'ın has kulu olan arkadaşınız Hz.
Muhammed o istivâdan sonra Rabbine öyle yaklaştı ki her vâsıta ortadan kalktı
yani Mirac'da Cebrâil dahi vâsıta olmaksızın Allah Teâlâ kuluna her ne
vahyetti ise vahyetti. 18. âyetten Resûlullah'ın Cenab-ı Allah'ın
rububiyetini gösteren mutlak egemenliği
altındakilere ait hayretler uyandırıcı ve söz kalıpları içine sığmayacak
nice delilleri veya en büyük delili gördüğü anlaşılmaktadır; şu halde
bunun mahiyetini açıklamaya kalkmak bizim haddimiz değildir. Âyette
"Rabbini gördü" denmeyip "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü"
buyurulduğuna göre bu ifadenin zâhirinden O'nun zâtını gördüğü anlamı
çıkmaz. Bu konuyu açıklarken Râzî'nin kullandığı bir ifade bize başka
bir mânayı düşündürdü: Rü'yet (görme) en büyük âyet olunca burada
"kübrâ"yı ("en büyük"ü) rü'yet ile tefsir edebiliriz. Bunu da iki yönlü
düşünmek mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden yani mucizelerinden en
büyüğü olan rü'yet mucizesini gördü; âhirette ümmetinin göreceği gibi
beni gördü demek olabilir. b) En büyük âyet olan rü'yetin hakikatini
gördü demek olabilir. Çünkü En'âm 6/103 âyetinde geçtiği üzere "basar"ın
(görmenin) künhünü ve dolayısıyla rü'yetin hakikatini Allah bilir. O
halde rü'yetin hakikatini görmek -bir kudsî hadiste yer
alan "... artık onun kulağı gözü ve kalbi ben olurum"
ifadesiyle Enfâl 8/17 âyetinin mazmunu üzere- Allah Teâlâ'nın
Resûlullah'ta tecelli eden en büyük yakınlık âyet ve delillerinden olmuş
olur. Bu yoruma göre âyet-i kübrâ (en büyük delil) hakikat-i
Muhammediyye demektir. Biz de [Elmalılı] sözün akışı makam-ı
Muhammedî'nin açıklanmasıyla ilgili olduğundan en büyük âyetin hakikat-i
Muhammediyye olduğu kanaatini taşıdığımızı belirtmek istiyoruz. Çünkü
maksat hangisi olursa olsun âyetlerin en büyüğü veya
âyetlerden en büyüğünün onda tecelli etmiş bulunduğunda şüphe yoktur
(VII 4570 4574 4576 4577 4579-4580 4582-45834586 4588-4589).
Mirac olayını en sağlam kaynaklara dayanarak anlatan Hamîdullah Hoca'nın
dediği (geniş açıklamasını kitabından okumak gerekir) şudur: "Benim
acizane görüşüme göre miracın açıklanıp anlatılması Allah'ın kullandığı aynı
şekil tavsif ve anlatımlarla yapılması gerekir. Kur'an ve hadislerle
verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda ahiret aleminin ele
alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade
edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırlarda tutulmalıdır. Mühim
olan bir insanın Allah'a doğru yücelişi yükselişidir... bunun
nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir. Bu mucize tamamen
ruhî-manevî alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî
mânada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icab eder asla coğrafi ve turistik
bir seyahat olarak değil." (s.133 par. 249). "Miracı
maddeten ve fiilen bir yerden diğer bir yere gidiş bir yolculuk olarak
düşünmede ısrar eden evvelki ilim adamlarına hürmetimiz bakidir..." (s.
143 par.259).
Büyük mutasavvıf İmâm-ı Rabbânî miracı şöyle anlatıyor: "O'nun (s.a.)
mirac gecesinde Rabbini görmesi dünyada değil âhirette vaki olmuştur.
Çünkü O (s.a.) mirac gecesi mekan-zaman
dairelerinin dışına çıkınca ve imkân âleminin darlığından kurtulunca
ezel ve ebedi bir an olarak buldu başlangıç ve sonu bir
nokta olarak gördü..." (C. I 283. mektup).
Süleyman Çelebi'nin eşsiz eseri Mevlid'inde okuyup dinlediğimiz mirac
olayı buraya kadar
anlattıklarımızın taklit edilemez
güzellikte yapılmış bir özeti gibidir:
Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ
Ne mekan var anda ne arz ü semâ (öyle bir âlem ki orada yer gök ve mekan yok)
Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal (O yer ne dolu ne de boş)
Akl u fikr emez o hali fehm ü hall... (Akıl bu hali anlayamaz ve
çözemez)
Şeş cihetten ol münezzeh Zü'l-celal
Bî-kem ü keyf ana gösterdi cemal
(Altı yönden münezzeh celal sıfatlı Allah ona nicelik ve nitelikten öte
bir lutufla cemalini gösterdi).
...
Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti
Âhirette öyle görür ümmeti
Bî-hurûf ü lafz u savt ol Padişâh
Mustafâ'ya söyledi bî-iştibâh
(Harf ve ses olmaksızın Allah Mustafâ'ya şüphesiz olarak konuştu söz söyledi).
Âhirette (cennette) Muhammed ümmeti de Allah'ı görecek Allah miracda Peygamberi
ile bizim bilmediğimiz madde ve maddi araçların
arada olmadığı bir mahiyyete konuştu işte bunun gibi yine
bizim bildiğimiz ve anladığımız "görme"ye benzemeyen ve mahiyeti ondan
farklı olan bir görme ile dünyadan başka bir âlemde
Rabbini de gördü. Allah ona bu kabiliyeti lütfettiği için bayılma filan
da olmadı.
Mi'rac Hz. Peygamber'e büyük bir ihsan eşsiz bir armağandır;
ümmetinin de bundan büyük bir nasibi vardır. Mi'rac gecesi Hz.
Peygamber'i başta mirac olmak üzere
genellikle mucizeleri o gece armağan edilen
namaz ibadetinin önemini İsra sûresini ve orada
geçen dini ahlaki hükümleri anmak anlatmak temsil etmek elbette
yararlıdır ve yapılmalıdır. Ancak gerek bunları ve gerekse başka meşru
şeyleri yapmak "miraç gecesine mahsus" bir sünnet Hz. Peygamber'in örnek
olarak yaptığı bir ibadet değildir; böyle anlaşılırsa dine ekleme
(bid'at) yapılmış olur.
Soru:
Peygamber Efendimiz Allah Teâlâ'yı miracda gördü mü gördü ise bu nasıl bir
görmedir Peygamber efendimiz ile
Allah Teâla arasında bir perde olduğu bu perde aradan kalkınca
Peygamberimizin Allah Teâlayı gördüğü ve dayanamayıp bayıldığı Allah Teâla ile konuştuğu hatta Allah Teâla'nn
Peygamber Efendimize Hazreti Ebubekir'in sesi ile hitab ettiği Peygamber efendimize
namazın farz olanı elli rekat olarak bildirildikten sonra Hazreti Musa
(aleyhisselâm) ile olan konuşması ve namazın beş vakte indirilmesi
hususunda Peygamberimizin Hazreti Musa (aleyhisselâm) ile Allah Teâla
arasında gidip gelmeler sonunda namazın beş vakte indirildiği
anlatılmakta. Biz Mirac bahsinde Allah Teâla'yı nasıl tenzih etmemiz
lazım ve bu anlatılanları nasıl anlamalı ve nasıl iman etmeliyiz?
Cevap:
Rahmet Peygamberi'nin (s.a.) miracı eşsiz bir mucizedir; mucize olduğu
için de insanların bilgi araçları ile bilmeleri tecrübe etmeleri mümkün
olmayan tarafları vardır. Miracın ruh ve beden beraberliği içinde mi
yoksa yalnızca ruh ile mi rüyada mı uyanık iken mi bir kere mi birden fazla
mı olduğu miracda Resûlullah'ın
Rabbini görüp görmediği gibi konular eskiden tartışıldığı gibi bugün de
zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu sebeple yukarıdaki soruya üç arkadaşımla beraber
hazırladığımız ve yakında Diyanet İşleri tarafından basılacak olan
Kur'an Yolu isimli tefsirimizden de geniş alıntılar yaparak uzunca bir
cevap vermek istiyorum.
Hz. Peygamber'in Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i
Aksâ'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâm
kaynaklarında âyet metnindeki ilgili
fiilin mastarı olan ve "geceleyin yürüme gece yolculuğu" anlamına
gelen isrâ kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun hadislerde anlatılan
göklere yükseltilme safhasının da dahil olduğu tamamı ise "yükselme yukarı tırmanma"
anlamındaki "urûc" kökünden türetilmiş olan ve "yükselme vasıtası âleti" manasına gelen
mi'râc kelimesiyle ifade edilmektedir. İsrâ suresinin ilk âyetinin meali
şöyledir:
"Bir gece kendisine bazı
âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O gerçekten işitendir görendir."
Hz. Muhammed'in peygamber oluşuyla başlayan putperestlerin
müslümanlar üzerindeki baskıları Peygamber ailesiyle az
sayıdaki müslümanlara karşı muhtemelen risâletin altıncı yılında
başlayıp üç yıl süren ve büyük acılar getiren ekonomik ve sosyal boykota
dönüştü. Bu boykotun ardından Resûlullah kısa aralıklarla sevgili
eşi Hz. Hatice ile amcası ve hamisi Ebû Talib'i kaybetti. Resûlullah'ın
bu kayıplardan duyduğu büyük üzüntü sebebiyle bu yıla "hüzün yılı"
denildi. İşte bu acılı olayların ardından Yüce Allah bir bakıma sevgili
Resûlünü sabır ve tahammülü
dolayısıyla hem teselli etmek hem de ödüllendirmek istedi ve bunun için
genellikle mirac diye anılan büyük mucizevî olayı gerçekleştirdi.
Yukarıda mealini verdiğimiz İsrâ sûresinin 1. âyeti
ile Necm sûresinin ilk âyetleri mirac olayına işaret etmektedir; aynı
konuda hadis mecmualarında da 45 kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz.
Peygamber'den bilgiler nakledilmiştir. Ancak özellikle bu hadislerdeki
ayrıntılı malumat değişik yorumlara yol açacak nitelikte olduğu için
miracın tarihi ve nasıl cereyan ettiği hakkında farklı bilgiler
verilmiştir. Yaygın kabule göre mirac peygamberliğin 12. veya
13. yılında (Muhammed Hamîdullah'a göre hicretin 9. yılında; bk. İslâm
Peygamberi İstanbul 1972 I 92) vuku bulmuştur.
Konuyla ilgili çok sayıda hadis bulunmakta olup özellikle Buhârî'nin
el-Câmiu's-sahîh'inde ("Salât" 8; "Bed'ü'l-halk" 6; "Mi'râc" 42; "Tevhid" 37) yer alan hadislere
göre bir gece Hz. Peygamber Kâbe'nin avlusunda (diğer bazı rivayetlerde
amcasının kızı Ümmühânî'nin evinde) "uyku ile uyanıklık arasında bir
durumdayken" Cebrâil yanına geldi göğsünü açarak kalbini
zemzemle yıkadı sonra Burak denilen bir
binek üzerinde onu göklere yükseltti (Başka bazı rivayetlere göre Hz.
Peygamber önce Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya götürüldü). Semanın birinci
katında Hz. Âdem ikinci katında Hz. İsa ve
Hz. Yahya üçüncü katında Hz. Yusuf dördüncü katında Hz.
İdris beşinci katında
Hz. Harun altıncı katında Hz. Musa yedinci katında ise Hz.
İbrahim ile görüştü. Kur'an'da "sidretü'l-müntehâ" (hudut ağacı) denilen
ve bir görüşe göre (bk. Şevkânî V 124) yaratılmışlarca
bilinebilirlerin son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının
ötesine Cebrâil'in geçme imkanı olmadığı için Hz. Peygamber Refref denilen bir araçla
tek başına yükselmesini sürdürdü. Bu sırada kendisine evrenin sırları varlığın kaderiyle
hükümlerin tesbiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterildi.
Nihayet bir yoruma göre (bk. Şevkânî V 123) bir beşerin beşer
olma özelliğini koruyarak Allah'a yaklaşabileceği son noktaya kadar O'na
yaklaştı (Ancak -aşağıda açıklanacak- ağırlıklı yoruma göre buradaki
birbirine yaklaşma Cebrail ile Hz. Peygamber arasında olmuştur; geniş
bilgi için bk. Necm 53/8-9).
Kulun Rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği Allah'ın da Peygamber'ine
selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği
"et-Tahiyyât" duasındaki diyalogun mirac olayı sırasında gerçekleştiği
kabul edilir. Mekandan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur'an'ın "âlemlere
rahmet" olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed arasında insan
idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma
sırasında Resûlullah'a içlerinden günahkâr
olanlar -eğer affedilmezlerse- bir süre cehennemde cezalandırıldıktan
sonra bütün ümmetinin cennete kabul buyurulacağı müjdelendi; ayrıca
kendisine bir hediye olarak Bakara sûresinin "Âmene'r-resûlü..." diye
başlayan son iki âyeti verildi; İslâm'ın en temel ibadetlerinden beş
vakit namaz emredildi. Bazı rivayetlere göre miracdan dönüş sırasında
kendisine cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların
durumları gösterildi. Nihayet semâdan Kudüs'e indirildi kendisini burada önceki
peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında
topluca namaz kıldılar. En sonunda Hz. Peygamber Mekke'den ayrıldığı
noktaya getirildi. Yine Buhârî'deki rivayetlerin birinin sonunda
("Tevhid" 37; Taberî XV 5) "Peygamber uyandı ki
Mescid'i Haram'dadır" denilmektedir.
Söz konusu hadislerin baş kısmında miracın Hz. Peygamber "uyku ile
uyanıklık arasında" bir durumdayken başladığı uyandığında kendisini
Mescid-i Haram'da bulduğu şeklindeki ifadeler dolayısıyla bu olayın
bedenle gerçekleşen bir yolculuk mu olduğu yoksa bunun bir tür
rüyada vuku bulan ruhanî bir durum mu olduğu hususunda erken dönemden
itibaren tartışmalar yapılmıştır (meselâ bk. Taberî XV 5; İbn Kesîr V 40-41). Biri uykuda
diğeri uyanıkken olmak üzere iki miracdan bahsedildiği de olmuştur.
Müfessirlerin çoğunluğu miracı Hz. Peygamber'in hem bedeni hem de
ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak düşünmüşlerse de onun
uykudayken veya uyanık olarak fakat sadece ruhen yaşanmış bir hadise
olması da değerini ve önemini azaltmaz. Çünkü genel bir ilke olarak
vahiy yollarından birinin de rüya olduğu kabul edilir. Nitekim bu
sûrenin 60. âyetinde mirac olayı kastedilerek "sana gösterdiğimiz
rüya..." şeklinde bir ifade yer almaktadır. Buradaki rüya kelimesinin
uyanıkken görme anlamına gelebileceği gibi bundan uykuda görülen rüyanın
kastedilmiş olabileceği de belirtilmektedir (meselâ bk. Taberî XV 110; İbn Âşûr XV 146). Ayrıca Hz. İbrahim
de oğlu İsmail'i kurban etme emrini rüyasında almıştı (Sâffât 37/102).
Ancak mirac Hz.
Peygamber'in tamamen mucizevî bir tecrübesi olduğundan onu illâ da aklın
kalıpları içinde açıklamanın gerekli olmadığı muhakkaktır. Taberî'ye
göre Allah kulunun ruhunu değil mutlak bir ifadeyle
kulunu geceleyin götürdüğünü ifade buyurduğuna göre "Peygamber sadece
ruhuyla miraca çıkmıştır" diyerek âyetin anlamını sınırlamaya hakkımız
yoktur (XV 26).
"1-2- İndiği sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de
eğri yola gitmiştir. 3- Kişisel arzularına göre de konuşmamaktadır. 4- O kendisine indirilmiş
vahiyden başka bir şey değildir. 5-7- Onu çok güçlü üstün niteliklerle
donatılmış biri öğretti. O ufkun en yüce
noktasındayken asıl şekliyle göründü. 8- Sonra yaklaştıkça yaklaştı. 9- O
kadar ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu. 10- (Allah) kuluna ne
vahyettiyse vahyetti. 11- Gözün gördüğünü kalp yalanlamadı. 12- Şimdi
siz şüpheye düşüp gördükleri hakkında onunla tartışmaya mı
kalkışıyorsunuz! 13-14- Andolsun ki onu bir başka iniş esnasında da
Sidre-i Müntehâ'nın yanında gördü. 15- Ki onun yanında huzur içinde
kalınacak cennet vardır. 16- O an Sidre'yi bürüyen bürümüştü. 17- Göz ne
kaydı ne de hedefinden şaştı. 18- Hiç kuşkusuz o Rabbinin âyetlerinden en
büyüğünü görmüştü" (Necm: 1-18).
18. âyetteki "Hiç kuşkusuz o... görmüştü" anlamındaki
cümlede öznenin Hz. Peygamber olduğu açıktır; fakat onun neyi gördüğünü
şu mânalardan biriyle açıklamak mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden en
büyüğünü b) Rabbinin en büyük
âyetlerinden bir kısmını c) Rabbinin en büyük
âyetlerini gördü. Bunlardan ilk mânayı tercih eden müfessirlerden
bazıları bunu Cebrâil'i görmesi şeklinde açıklamışlar bazıları da Hz.
Peygamber'in Rabbini görmüş olması ihtimali üzerinde durarak bu konuyu
geniş biçimde tartışmışlardır. İbn Abbas'tan meşhur olarak nakledilen
rivayette Peygamber'in Rabbini gözüyle gördüğü belirtilirken kendisine bu konuda soru
sorulan Hz. Âişe bu ihtimali reddetmiştir. İbn Mes'ud ve Ebû Hüreyre'den
meşhur olarak nakledilen rivayet de bu yöndedir. İslâm âlimleri de bu
rivayetleri Allah'ın zâtı sıfatları ve görülmesine
ilişkin âyet ve hadislerle birlikte değerlendirerek iki eğilimi de
savunan açıklamalar yapmışlardır. Bazı âlimler de Peygamber'in Allah'ı
gözüyle değil kalbiyle gördüğü Allah'ın zâtının değil
sıfatının tecelli ettiği gibi telifçi yorumlar ortaya koymuşlardır. Bu
noktada unutulmaması gereken bir husus da anlatılan oluş ve
tecellilerin cennet gibi farklı bir âlemde farklı varlık boyutunda farklı şartlar içinde
gerçekleştiğidir; cennette ise her müminin Rabbini göreceği
bilinmektedir.
Büyük Tefsir alimi Elmalılı'nın Necm suresinin tefsirinde
miracla ilgili yorumları verirken ara ara kaydettiği ve önemli
bulduğumuz kendi tercihiyle ilgili düşüncelerini şöyle toparlamak
mümkündür: Resûlullah Cebrâil'i Kur'an'ın her
inen parçası esnasında hangi sûrete girmişse
öyle görüyordu. Gerçek sûretinde ise bir defa Miraç'tan önce gördü o vakit Cebrâil
Resûlullah'a inmişti. Bir kere de Miraç'tan inerken gördü bunda Resûlullah
Cebrâil'e doğru iniyordu ve Cebrâil Sidre-i Müntehâ'nın yanında onu
karşılıyordu. Hz. Peygamber namaz konusunda birkaç defa inip çıkmış
olduğundan 13. âyetteki "nezleten uhrâ" tamlamasını "son bir iniş"
şeklinde düşünmek daha mânidar olur. Dolayısıyla ufukta istivâ etmeyi
(doğrulmayı) Hz. Peygamber'in kendisine yapılan talim (öğretme) üzerine
nübüvvet ilminde yükselip istikametini alması (en yüksek ufukta istivâ
etmesi) şeklinde anlamak uygun olur. Cebrâil'in talimi üzerine
Resûlullah en yüksek ufukta istivâ ile kalmamış ondan sonra Allah
Teâlâ'ya doğru yaklaşmıştır. Bu durumda 8. âyetteki yaklaşmanın
Resûlullah hakkında olduğu cezbe (çekme) mânası
içeren "tedellâ" fiiliyle de onun cezbedilmesinin yani aşağıdan yukarı
doğru çekilip çıkarılmasının kastedildiğini dolayısıyla burada
Mirac'a işaret bulunduğunu söyleyebiliriz. 9 ve 10. âyetlerden de şu
mâna çıkmaktadır: Mirac'ta Allah'ın has kulu olan arkadaşınız Hz.
Muhammed o istivâdan sonra Rabbine öyle yaklaştı ki her vâsıta ortadan kalktı
yani Mirac'da Cebrâil dahi vâsıta olmaksızın Allah Teâlâ kuluna her ne
vahyetti ise vahyetti. 18. âyetten Resûlullah'ın Cenab-ı Allah'ın
rububiyetini gösteren mutlak egemenliği
altındakilere ait hayretler uyandırıcı ve söz kalıpları içine sığmayacak
nice delilleri veya en büyük delili gördüğü anlaşılmaktadır; şu halde
bunun mahiyetini açıklamaya kalkmak bizim haddimiz değildir. Âyette
"Rabbini gördü" denmeyip "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü"
buyurulduğuna göre bu ifadenin zâhirinden O'nun zâtını gördüğü anlamı
çıkmaz. Bu konuyu açıklarken Râzî'nin kullandığı bir ifade bize başka
bir mânayı düşündürdü: Rü'yet (görme) en büyük âyet olunca burada
"kübrâ"yı ("en büyük"ü) rü'yet ile tefsir edebiliriz. Bunu da iki yönlü
düşünmek mümkündür: a) Rabbinin âyetlerinden yani mucizelerinden en
büyüğü olan rü'yet mucizesini gördü; âhirette ümmetinin göreceği gibi
beni gördü demek olabilir. b) En büyük âyet olan rü'yetin hakikatini
gördü demek olabilir. Çünkü En'âm 6/103 âyetinde geçtiği üzere "basar"ın
(görmenin) künhünü ve dolayısıyla rü'yetin hakikatini Allah bilir. O
halde rü'yetin hakikatini görmek -bir kudsî hadiste yer
alan "... artık onun kulağı gözü ve kalbi ben olurum"
ifadesiyle Enfâl 8/17 âyetinin mazmunu üzere- Allah Teâlâ'nın
Resûlullah'ta tecelli eden en büyük yakınlık âyet ve delillerinden olmuş
olur. Bu yoruma göre âyet-i kübrâ (en büyük delil) hakikat-i
Muhammediyye demektir. Biz de [Elmalılı] sözün akışı makam-ı
Muhammedî'nin açıklanmasıyla ilgili olduğundan en büyük âyetin hakikat-i
Muhammediyye olduğu kanaatini taşıdığımızı belirtmek istiyoruz. Çünkü
maksat hangisi olursa olsun âyetlerin en büyüğü veya
âyetlerden en büyüğünün onda tecelli etmiş bulunduğunda şüphe yoktur
(VII 4570 4574 4576 4577 4579-4580 4582-45834586 4588-4589).
Mirac olayını en sağlam kaynaklara dayanarak anlatan Hamîdullah Hoca'nın
dediği (geniş açıklamasını kitabından okumak gerekir) şudur: "Benim
acizane görüşüme göre miracın açıklanıp anlatılması Allah'ın kullandığı aynı
şekil tavsif ve anlatımlarla yapılması gerekir. Kur'an ve hadislerle
verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda ahiret aleminin ele
alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade
edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırlarda tutulmalıdır. Mühim
olan bir insanın Allah'a doğru yücelişi yükselişidir... bunun
nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir. Bu mucize tamamen
ruhî-manevî alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî
mânada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icab eder asla coğrafi ve turistik
bir seyahat olarak değil." (s.133 par. 249). "Miracı
maddeten ve fiilen bir yerden diğer bir yere gidiş bir yolculuk olarak
düşünmede ısrar eden evvelki ilim adamlarına hürmetimiz bakidir..." (s.
143 par.259).
Büyük mutasavvıf İmâm-ı Rabbânî miracı şöyle anlatıyor: "O'nun (s.a.)
mirac gecesinde Rabbini görmesi dünyada değil âhirette vaki olmuştur.
Çünkü O (s.a.) mirac gecesi mekan-zaman
dairelerinin dışına çıkınca ve imkân âleminin darlığından kurtulunca
ezel ve ebedi bir an olarak buldu başlangıç ve sonu bir
nokta olarak gördü..." (C. I 283. mektup).
Süleyman Çelebi'nin eşsiz eseri Mevlid'inde okuyup dinlediğimiz mirac
olayı buraya kadar
anlattıklarımızın taklit edilemez
güzellikte yapılmış bir özeti gibidir:
Bir fezâ oldu o demde rû-nümâ
Ne mekan var anda ne arz ü semâ (öyle bir âlem ki orada yer gök ve mekan yok)
Kim ne hâlîdir ne mâlî ol mahal (O yer ne dolu ne de boş)
Akl u fikr emez o hali fehm ü hall... (Akıl bu hali anlayamaz ve
çözemez)
Şeş cihetten ol münezzeh Zü'l-celal
Bî-kem ü keyf ana gösterdi cemal
(Altı yönden münezzeh celal sıfatlı Allah ona nicelik ve nitelikten öte
bir lutufla cemalini gösterdi).
...
Âşikâre gördü Rabbü'l-izzeti
Âhirette öyle görür ümmeti
Bî-hurûf ü lafz u savt ol Padişâh
Mustafâ'ya söyledi bî-iştibâh
(Harf ve ses olmaksızın Allah Mustafâ'ya şüphesiz olarak konuştu söz söyledi).
Âhirette (cennette) Muhammed ümmeti de Allah'ı görecek Allah miracda Peygamberi
ile bizim bilmediğimiz madde ve maddi araçların
arada olmadığı bir mahiyyete konuştu işte bunun gibi yine
bizim bildiğimiz ve anladığımız "görme"ye benzemeyen ve mahiyeti ondan
farklı olan bir görme ile dünyadan başka bir âlemde
Rabbini de gördü. Allah ona bu kabiliyeti lütfettiği için bayılma filan
da olmadı.
Mi'rac Hz. Peygamber'e büyük bir ihsan eşsiz bir armağandır;
ümmetinin de bundan büyük bir nasibi vardır. Mi'rac gecesi Hz.
Peygamber'i başta mirac olmak üzere
genellikle mucizeleri o gece armağan edilen
namaz ibadetinin önemini İsra sûresini ve orada
geçen dini ahlaki hükümleri anmak anlatmak temsil etmek elbette
yararlıdır ve yapılmalıdır. Ancak gerek bunları ve gerekse başka meşru
şeyleri yapmak "miraç gecesine mahsus" bir sünnet Hz. Peygamber'in örnek
olarak yaptığı bir ibadet değildir; böyle anlaşılırsa dine ekleme
(bid'at) yapılmış olur.
Similar topics
» 2009 Mirac Kandili E Kartları , Mirac Kandili Mesajları , Mirac Kandili Resimleri
» Miraç KandiLi iLe iLgiLi herşey .
» Miraç KandiLi iLe iLgiLi herşey
» Mirac Gecesinde Neler Yapılmalı ?
» Beraat Kandİlİ
» Miraç KandiLi iLe iLgiLi herşey .
» Miraç KandiLi iLe iLgiLi herşey
» Mirac Gecesinde Neler Yapılmalı ?
» Beraat Kandİlİ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz