Erzurum'lu İbrahim Hakkı'nın Terbiyeye dair mülahazaları
1 sayfadaki 1 sayfası
Erzurum'lu İbrahim Hakkı'nın Terbiyeye dair mülahazaları
Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Terbiyeye Dair Mülâhazaları…
Bilindiği üzere çocuğun ilk mektebi, sosyal çevresi ve ilk mürebbi ve mürebbiyesi ailesidir. İbrahim Hakkı da sürekli olarak güçlü bir aile yapısının önemine değinmiş, çocuğun bu güçlü aile yapısında bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı yetişeceğini pek çok yerde tekrarlamıştır.
Fahrettin Gün
Üstad İbrahim Hakkı, eğitime dair müstakil bir eser kaleme almamışsa da her vesileyle eğitim ve öğretimin önemine dikkat çekmiş, konuyla ilgili fikir ve görüşlerini meşhur eseri “Mârifetnâme”nin yanısıra diğer eserlerinde de yeri ve sırası geldikçe zikretmiştir.
Eğitim konusundaki görüşlerini ise en fazla “Mârifetnâme”de dile getirmiştir. Bu klasik eser, kaleme alınışının üzerinden asırlar geçmesine rağmen hâlâ pek çok konuda önemini ve güncelliğini korumakta olup temel bir başvuru kaynağıdır. Daha pek çok asır da bu niteliğini koruyacak mahiyettedir.
Alanında klasikler arasına girmiş olan bu eser, “mukaddime” ile üç “fen” ve bir “hâtime” olmak üzere beş ayrı bölümden müteşekkildir. Bu kısımlarda kendi içlerinde “bâblara, fasıllara ve nevilere” ayrılmıştır.
Üstad İbrahim Hakkı, çocuk terbiyesiyle ilgili düşüncelerini, fikir ve kanaatlerini eserinin “Hâtime” bölümünde ele almıştır. Ama bu noktada “İslâm tasavvuf anlayışının temel amacının kâmil mânâda insan yetiştirmek olduğu dikkate alınırsa, onun başta “Mârifetnâme” olmak üzere bütün eserlerinin eğitim ve öğretimi içeren kitaplar olduğunu söylemek de mümkündür”.
Büyük bir âlim ve mutasavvıf olan muharririn “Mârifetname”nin “Hatime” kısmındaki yazdıkları ise oldukça dikkat çekici bir niteliktedir.
Çocuklar konusunda alabildiğine hassas olan Üstad İbrahim Hakkı, onların dış etkilenmeye açık varlıklar olduğunu bildirir ve bu noktada anne ve babaların çocuk yetiştirmedeki işlevlerine dikkat çeker.
Bilindiği üzere çocuğun ilk mektebi, sosyal çevresi ve ilk mürebbi ve mürebbiyesi ailesidir. İbrahim Hakkı da sürekli olarak güçlü bir aile yapısının önemine değinmiş, çocuğun bu güçlü aile yapısında bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı yetişeceğini pek çok yerde tekrarlamıştır. Bununla da yetinmeyen bu gönül adamı, eserinden bir kısmını da “Kişinin çocukları ile sohbet ve ülfet şartlarına” ayırmış, anne ve babaların çocukları ile ünsiyetlerinin, ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini tek tek sıralamıştır. Hatta bu bilge kişi bazen öylesine ayrıntılara girmiştir ki ancak günümüz pedagoji ilminin yeni yeni dillendirdiği hususları asırlar önce dile getirmiş; bununla da yetinmeyerek söylediklerinin tecrübe ile sabit olduğunu söylemekten de imtina etmemiştir.
İbrahim Hakkı’nın, anne ve babaların çocukları ile sohbet ve ülfetin şartlarını bildirirken söylediklerini ele alırsak şu ilginç hakikatlerle karşılaşırız:
“Evvelemirde anne ve babalar çocukları çok sevmeli, onları bağırlarına basıp koklamaları, sevgilerini fazlasıyla göstermelidir.”, diyen İbrahim Hakkı, söylediklerine referans olarak Hz. Peygamber’in, “Çocuklar dünyada sürûr, ahirette nûrdur.” hadisini gösterir.
Çocuklar arasında ayrım yapılmaması, kız erkek diyerek farklı muameleye gidilmemesi gerektiğini ifade eden Erzurumlu İbrahim Hakkı, bu noktada kız çocuklarının, cahilî teamüllerin aksine, daha çok sevilip sayılması ve hürmet edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Anne ve babaları çocuklarına güzel isimler vermeleri gerektiği konusunda uyaran müellif, özellikle de kız ve erkek çocuk ayırımı yapmadan bütün çocuklara altı yaşına geldiklerinde Kur’ân-ı Kerim’in, İslâm’ın farzlarının, emir ve nehiylerinin, dinin edeplerinin öğretilmesinin önemi ve lüzumuna vurgu yapmış, ebeveynleri; çocuklarını tahsil yaptırmaları hususunda uyarmıştır.
“Aileler; çocuklarının bakımı ve beslenmesi, itina ile giydirilmesi ve onlara hediye verilmesi hususunda eşit ve dengeli davranmalıdır” diyerek çocuklar arasında vuku bulabilecek kıskançlıklara sed çekmiş, çocuklara sevgi ve ilginin aynı oranda gösterilmesi hususunda tavsiyelerde bulunmuştur.
Yine bir başka konuda ikinci kez sevgi olayından bahisle çağdaş pedagogların ve psikologların anne ve babaların çocuklarına karşı bir sevgi gösterimi ve numunesi olarak onları öpmesi hususunu İbrahim Hakkı “Anneler ve babalar çocuklarını şefkatle öpmelidir.” diye- rek sevgide beden dilinin kullanılmasının önemini asırlar önce dile getirmiş, ayrıca çocuklara kızgınlıkla, öfaaale, sertlikle davranılması, muamele edilmesi yerine, “Çocuklar merhametle kucağa alınmalıdır.” ifadesiyle onlara merhamet içeren davranışların gösterilmesinin lüzumunu pek güzel hülasa etmiştir.
Dua konusunu da ele alan Üstad, çocuklara karşı biteviye hayır duaların yapılmasını tavsiye etmiş; özellikle de ebeveynlerin evlatlarına beddua etmekten kaçınmalarını istemiştir. Bedduaların çocukları fakirliğe sürükleyebileceğini belirtip, hayır dua edilmesi hususunda ısrarcı davranmıştır.
Üstad İbrahim Hakkı’nın belirli bir çerçevede ele aldığı, konulardan biri de ebeveynlerin çocuklarıyla “oyun” oynamaları meselesidir. Bugün Batılılar tarafından Türk aile yapısına ilişkin en ciddi eleştirilerden biri, Türk ailelerin oyuna uzak durması, rağbet etmemesidir. Oysa “oyun” aile içinde bir yakınlaşma aracıdır. Özellikle de anne ve babaların çocuklarıyla iletişim kurma, güven aşılama, onların dünyasına girme konusunda en etkin yöntemdir. Hz. Peygamberin torunlarıyla olan münasebetleri incelendiğinde onun ne denli oyuna itibar ettiği, torunlarıyla bu açıdan yakın bir ilgi kurduğu görülür. Dolayısıyla İbrahim Hakkı’da aile bireylerinden özellikle ebeveynlere çocuklarıyla oynamalarını tavsiye ederken bütünüyle haklıdır. Dahası Üstad’ın oynamayı tavsiye eden cümlesinin devamında “çocuklarla güler yüzle konuşulmalıdır.” ifadesi, yine Üstad’ın çocuğun ruh safiyetine vakıf olduğunun en açık nişanesidir. Hâl böyle olunca tebessümün sadaka olduğu bilinci aile bireylerinden asla esirgenmemelidir. Çocuğun ruh dünyasının ebeveynlerin tebessümleriyle karşılaştığında giderek daha bir berraklaşacağı ve aydınlanacağı bir realitedir. İşte Erzurumlu İbrahim Hakkı da çocuklarla daima güler yüzle konuşulması gerektiğini ifade ederken bu gerçekliğe vurgu yapmıştır.
Üstad’ın çocuk terbiyesi konusunda hiç değinmediği, hiç yer vermediği bir husus vardır. Bu da çocuk terbiyesinde “dayaktır”. “Çocuklarla sohbet ve ülfette” dayağın adını dahi anmayan bu bilgemiz, bırakın dayak konusunu, ceza konusundan bile hiç söz etmemektedir.
Diğer taraftan Üstad’ın söz konusu eserinin bir yerinde bırakın çocukları dövmeyi, köle ve cariyeleri mevzu edinirken, bir gün ve bir gecede onların yetmiş defa kusur etmeleri, hasar işlemeleri hâlinde dahi af edilmeleri gerektiğini ileri sürer. Şayet bir günde yetmiş birinci defa hata işlemeleri durumunda bu kez de dil ile azarlamakla yetinilmesi gerektiğini ifade eder. Ta ki yetmiş ikinci defa kusur işlerse o zaman onların cezalandırılabileceğini belirtir. Yine bu cezanın uygulanmasında dahi muharrir, belli kıstaslar koyar... Köle ve cariyelerin yüzlerine ve tehlikeli yerlerine asla vurulmaması gerektiğini, bu vurma olgusunun elle yapılması kızgın ve öfkeli bir durumda iken değil, sakin bir halde ve az bir surette uygulanması gerektiğini ifade eder. Bu noktada dikkati çeken husus, ister köle, ister cariye gibi bırakın sıradan insanları, hiç aklını kullanmayan insanların bile günde yetmiş defa hata yapmasının imkânsız olduğu dikkatli nazara alınırsa Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın cezaya ve özellikle de eğitimdeki dayak olgusuna karşı tavrı bütün yalınlığıyla ortaya çıkar.
Cezaya karşı şiddetli bir şekilde muhalefet eden Üstad İbrahim Hakkı, diğer taraftan ebeveynlerin çocuklarına yazı yazmayı, ok atmayı, yüzmeyi ve çeşitli sanatları öğretmeleri gerektiğini bildirir. Ayrıca, çocukların ergenlik çağına gelince erkek kız diye ayırıp, farklı odalarda yatırılmasının lüzumuna değinir. Yine ailelerin çocuklarını evlendirirken onların rızalarını almalarının gerekli ve yerin- de bir davranış olduğunu irdeler.
Erzurumlu İbrahim Hakkı, çocuk eğitimin de anne ve babalar çocuklara yapamayacakları, üstesinden gelemeyecekleri iş, hizmet ve görevlerin onlara buyrulmaması konusuna işaret eder. Çocuklara zorlanacakları iş ve davranışlar verildiği takdirde, çocukların bu zorlukları yerine getirmede başarısız oldukları, işin üstesinden gelemedikleri takdirde bu durumun onları hırçınlığa ve asi ruhlu olmaya sevk edeceğinin altını çizer…
Hulâsa, Üstad’ın Mârifetname” adlı eseri pek çok açıdan olduğu gibi özellikle de terbiye açısından çok kıymetli bir hazinedir. Eğitimcilerin ve ebeveynlerin bu hazinenin kadrü kıymetini bilmeleri gerekmektedir…
* İbrahim Hakkı’nın hayatı ve eserleri için bkz. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Mârifetnâme, Hazırlayan. M.Faruk Meyan, Bedir Yayınevi, İstanbul 1977.Bilindiği üzere çocuğun ilk mektebi, sosyal çevresi ve ilk mürebbi ve mürebbiyesi ailesidir. İbrahim Hakkı da sürekli olarak güçlü bir aile yapısının önemine değinmiş, çocuğun bu güçlü aile yapısında bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı yetişeceğini pek çok yerde tekrarlamıştır.
Fahrettin Gün
Üstad İbrahim Hakkı, eğitime dair müstakil bir eser kaleme almamışsa da her vesileyle eğitim ve öğretimin önemine dikkat çekmiş, konuyla ilgili fikir ve görüşlerini meşhur eseri “Mârifetnâme”nin yanısıra diğer eserlerinde de yeri ve sırası geldikçe zikretmiştir.
Eğitim konusundaki görüşlerini ise en fazla “Mârifetnâme”de dile getirmiştir. Bu klasik eser, kaleme alınışının üzerinden asırlar geçmesine rağmen hâlâ pek çok konuda önemini ve güncelliğini korumakta olup temel bir başvuru kaynağıdır. Daha pek çok asır da bu niteliğini koruyacak mahiyettedir.
Alanında klasikler arasına girmiş olan bu eser, “mukaddime” ile üç “fen” ve bir “hâtime” olmak üzere beş ayrı bölümden müteşekkildir. Bu kısımlarda kendi içlerinde “bâblara, fasıllara ve nevilere” ayrılmıştır.
Üstad İbrahim Hakkı, çocuk terbiyesiyle ilgili düşüncelerini, fikir ve kanaatlerini eserinin “Hâtime” bölümünde ele almıştır. Ama bu noktada “İslâm tasavvuf anlayışının temel amacının kâmil mânâda insan yetiştirmek olduğu dikkate alınırsa, onun başta “Mârifetnâme” olmak üzere bütün eserlerinin eğitim ve öğretimi içeren kitaplar olduğunu söylemek de mümkündür”.
Büyük bir âlim ve mutasavvıf olan muharririn “Mârifetname”nin “Hatime” kısmındaki yazdıkları ise oldukça dikkat çekici bir niteliktedir.
Çocuklar konusunda alabildiğine hassas olan Üstad İbrahim Hakkı, onların dış etkilenmeye açık varlıklar olduğunu bildirir ve bu noktada anne ve babaların çocuk yetiştirmedeki işlevlerine dikkat çeker.
Bilindiği üzere çocuğun ilk mektebi, sosyal çevresi ve ilk mürebbi ve mürebbiyesi ailesidir. İbrahim Hakkı da sürekli olarak güçlü bir aile yapısının önemine değinmiş, çocuğun bu güçlü aile yapısında bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı yetişeceğini pek çok yerde tekrarlamıştır. Bununla da yetinmeyen bu gönül adamı, eserinden bir kısmını da “Kişinin çocukları ile sohbet ve ülfet şartlarına” ayırmış, anne ve babaların çocukları ile ünsiyetlerinin, ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini tek tek sıralamıştır. Hatta bu bilge kişi bazen öylesine ayrıntılara girmiştir ki ancak günümüz pedagoji ilminin yeni yeni dillendirdiği hususları asırlar önce dile getirmiş; bununla da yetinmeyerek söylediklerinin tecrübe ile sabit olduğunu söylemekten de imtina etmemiştir.
İbrahim Hakkı’nın, anne ve babaların çocukları ile sohbet ve ülfetin şartlarını bildirirken söylediklerini ele alırsak şu ilginç hakikatlerle karşılaşırız:
“Evvelemirde anne ve babalar çocukları çok sevmeli, onları bağırlarına basıp koklamaları, sevgilerini fazlasıyla göstermelidir.”, diyen İbrahim Hakkı, söylediklerine referans olarak Hz. Peygamber’in, “Çocuklar dünyada sürûr, ahirette nûrdur.” hadisini gösterir.
Çocuklar arasında ayrım yapılmaması, kız erkek diyerek farklı muameleye gidilmemesi gerektiğini ifade eden Erzurumlu İbrahim Hakkı, bu noktada kız çocuklarının, cahilî teamüllerin aksine, daha çok sevilip sayılması ve hürmet edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Anne ve babaları çocuklarına güzel isimler vermeleri gerektiği konusunda uyaran müellif, özellikle de kız ve erkek çocuk ayırımı yapmadan bütün çocuklara altı yaşına geldiklerinde Kur’ân-ı Kerim’in, İslâm’ın farzlarının, emir ve nehiylerinin, dinin edeplerinin öğretilmesinin önemi ve lüzumuna vurgu yapmış, ebeveynleri; çocuklarını tahsil yaptırmaları hususunda uyarmıştır.
“Aileler; çocuklarının bakımı ve beslenmesi, itina ile giydirilmesi ve onlara hediye verilmesi hususunda eşit ve dengeli davranmalıdır” diyerek çocuklar arasında vuku bulabilecek kıskançlıklara sed çekmiş, çocuklara sevgi ve ilginin aynı oranda gösterilmesi hususunda tavsiyelerde bulunmuştur.
Yine bir başka konuda ikinci kez sevgi olayından bahisle çağdaş pedagogların ve psikologların anne ve babaların çocuklarına karşı bir sevgi gösterimi ve numunesi olarak onları öpmesi hususunu İbrahim Hakkı “Anneler ve babalar çocuklarını şefkatle öpmelidir.” diye- rek sevgide beden dilinin kullanılmasının önemini asırlar önce dile getirmiş, ayrıca çocuklara kızgınlıkla, öfaaale, sertlikle davranılması, muamele edilmesi yerine, “Çocuklar merhametle kucağa alınmalıdır.” ifadesiyle onlara merhamet içeren davranışların gösterilmesinin lüzumunu pek güzel hülasa etmiştir.
Dua konusunu da ele alan Üstad, çocuklara karşı biteviye hayır duaların yapılmasını tavsiye etmiş; özellikle de ebeveynlerin evlatlarına beddua etmekten kaçınmalarını istemiştir. Bedduaların çocukları fakirliğe sürükleyebileceğini belirtip, hayır dua edilmesi hususunda ısrarcı davranmıştır.
Üstad İbrahim Hakkı’nın belirli bir çerçevede ele aldığı, konulardan biri de ebeveynlerin çocuklarıyla “oyun” oynamaları meselesidir. Bugün Batılılar tarafından Türk aile yapısına ilişkin en ciddi eleştirilerden biri, Türk ailelerin oyuna uzak durması, rağbet etmemesidir. Oysa “oyun” aile içinde bir yakınlaşma aracıdır. Özellikle de anne ve babaların çocuklarıyla iletişim kurma, güven aşılama, onların dünyasına girme konusunda en etkin yöntemdir. Hz. Peygamberin torunlarıyla olan münasebetleri incelendiğinde onun ne denli oyuna itibar ettiği, torunlarıyla bu açıdan yakın bir ilgi kurduğu görülür. Dolayısıyla İbrahim Hakkı’da aile bireylerinden özellikle ebeveynlere çocuklarıyla oynamalarını tavsiye ederken bütünüyle haklıdır. Dahası Üstad’ın oynamayı tavsiye eden cümlesinin devamında “çocuklarla güler yüzle konuşulmalıdır.” ifadesi, yine Üstad’ın çocuğun ruh safiyetine vakıf olduğunun en açık nişanesidir. Hâl böyle olunca tebessümün sadaka olduğu bilinci aile bireylerinden asla esirgenmemelidir. Çocuğun ruh dünyasının ebeveynlerin tebessümleriyle karşılaştığında giderek daha bir berraklaşacağı ve aydınlanacağı bir realitedir. İşte Erzurumlu İbrahim Hakkı da çocuklarla daima güler yüzle konuşulması gerektiğini ifade ederken bu gerçekliğe vurgu yapmıştır.
Üstad’ın çocuk terbiyesi konusunda hiç değinmediği, hiç yer vermediği bir husus vardır. Bu da çocuk terbiyesinde “dayaktır”. “Çocuklarla sohbet ve ülfette” dayağın adını dahi anmayan bu bilgemiz, bırakın dayak konusunu, ceza konusundan bile hiç söz etmemektedir.
Diğer taraftan Üstad’ın söz konusu eserinin bir yerinde bırakın çocukları dövmeyi, köle ve cariyeleri mevzu edinirken, bir gün ve bir gecede onların yetmiş defa kusur etmeleri, hasar işlemeleri hâlinde dahi af edilmeleri gerektiğini ileri sürer. Şayet bir günde yetmiş birinci defa hata işlemeleri durumunda bu kez de dil ile azarlamakla yetinilmesi gerektiğini ifade eder. Ta ki yetmiş ikinci defa kusur işlerse o zaman onların cezalandırılabileceğini belirtir. Yine bu cezanın uygulanmasında dahi muharrir, belli kıstaslar koyar... Köle ve cariyelerin yüzlerine ve tehlikeli yerlerine asla vurulmaması gerektiğini, bu vurma olgusunun elle yapılması kızgın ve öfkeli bir durumda iken değil, sakin bir halde ve az bir surette uygulanması gerektiğini ifade eder. Bu noktada dikkati çeken husus, ister köle, ister cariye gibi bırakın sıradan insanları, hiç aklını kullanmayan insanların bile günde yetmiş defa hata yapmasının imkânsız olduğu dikkatli nazara alınırsa Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın cezaya ve özellikle de eğitimdeki dayak olgusuna karşı tavrı bütün yalınlığıyla ortaya çıkar.
Cezaya karşı şiddetli bir şekilde muhalefet eden Üstad İbrahim Hakkı, diğer taraftan ebeveynlerin çocuklarına yazı yazmayı, ok atmayı, yüzmeyi ve çeşitli sanatları öğretmeleri gerektiğini bildirir. Ayrıca, çocukların ergenlik çağına gelince erkek kız diye ayırıp, farklı odalarda yatırılmasının lüzumuna değinir. Yine ailelerin çocuklarını evlendirirken onların rızalarını almalarının gerekli ve yerin- de bir davranış olduğunu irdeler.
Erzurumlu İbrahim Hakkı, çocuk eğitimin de anne ve babalar çocuklara yapamayacakları, üstesinden gelemeyecekleri iş, hizmet ve görevlerin onlara buyrulmaması konusuna işaret eder. Çocuklara zorlanacakları iş ve davranışlar verildiği takdirde, çocukların bu zorlukları yerine getirmede başarısız oldukları, işin üstesinden gelemedikleri takdirde bu durumun onları hırçınlığa ve asi ruhlu olmaya sevk edeceğinin altını çizer…
Hulâsa, Üstad’ın Mârifetname” adlı eseri pek çok açıdan olduğu gibi özellikle de terbiye açısından çok kıymetli bir hazinedir. Eğitimcilerin ve ebeveynlerin bu hazinenin kadrü kıymetini bilmeleri gerekmektedir…
CageOfMan- • HızLı üye •
- Mesaj Sayısı : 159
Rep Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 25/05/10
Similar topics
» Aşka Dair!
» Mevlana'dan iş ve yaşama dair öğütler
» Tupacin Yaşadına Dair Bilgiler
» İbrahim Üzülmez'in acı günü
» Aziz'im - İbrahim Sevindik
» Mevlana'dan iş ve yaşama dair öğütler
» Tupacin Yaşadına Dair Bilgiler
» İbrahim Üzülmez'in acı günü
» Aziz'im - İbrahim Sevindik
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz