...PalyaçonuN HayatI...
1 sayfadaki 1 sayfası
...PalyaçonuN HayatI...
Bir palyaço ile kendi yaşamınız arasında ne benzerlikler ya da farklılıklar var dersiniz? Palyaço neşelidir daima; neşesini yayar insanlara diyebilirsiniz. Onun gibi güldüremem onun giydiği kıyafetleri giyemem ben dersiniz belki de. Peki ya palyaço kendi yaşantısı ile ilgili neler söyler dersiniz?
Salonda bulunan tüm izleyenleri gülmekten kırıp geçirir palyaço.
Sahneye attığı ilk adım bile güldürmeye yeter izleyenleri. Boyalı
yüzünün takma kırmızı yuvarlak burnunun kocaman kırmızı ayakkabılarının
sarı üzerine renkler bezenmiş bol tulumunun ve rengarenk boyalı
peruğunun ardında gizlenerek o da güler sahnede. Gizlenir palyaço
görkemli renkli kıyafetinin ardına karanlık sahnede. Anlattıkça anlatır oynadıkça oynatır güldürdükçe güldürür. Burnuna dokunsa güler seyirci. Elini kaldırsa kahkaha atar. Hele bir de düşerse arka üstü salon kahkahalarla çınlar.
Palyaço
sahnede öylece durup hayretler içinde bakar salona. O kadar komik midir
gerçekten? Bir türlü bulamaz yanıtı. Bu duruşuna bile güler seyirci;
palyaço anlam veremez. Ve tekrar başlar oynamaya. Tekrar gülüşmeler
başlar; kahkahalar atılır; palyaço yine yanıtını bulamaz sorusunun;
neşeli olmaya devam eder.
Seyirci sadece gülmek için oradadır zaten; kendini rahatlatmak için
gelip oturmuştur o koltuğa. Palyaçoya insan gözüyle bakmaz. Palyaçodur
nihayetinde o. Çocuklar en iyi izleyicisidir palyaçonun. Çünkü onu en
iyi onlar anlarlar. Safça severler palyaçoyu; oyunlarına katılmak için
kendi aralarında yarışırlar. Onların yanında kendini huzurlu ve çocuk
gibi hisseder palyaço. O anlar hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Komik olup
olmadığını bile sormaz kendine.
Sahneden iner
koşar adım gider makyaj odasına ve sessizce akıtır gözyaşlarını.
Çevresine saçtığı neşe bir anda kaybolur makyaj odasında. Sanki
gösterisine bir de sihirbaz katılmıştır artık. Bir “hokus pokus” der ve
tüm neşe sihiri bozulur; yerine hüzün gelir oturur.
Ağladıkça boyaları akar. Beyaz kırmızı siyah birbirine karışır.
Aynadan öylece seyreder palyaço yeni yüzünü. Bir de eski yüzünü düşünür
o sırada; gülen yüzünü. Mutluluk ve neşe saçan yüzü üzüntü doludur
artık. Usulcacık gözlerinden süzülen yaşlar eşliğinde bakar yüzüne;
anlamlandırmaya çalışır yüzünü. Çeşitli mimikler dener; ama başaramaz;
kendine kızar ve burnunu çeke çeke ağlar. Peruğunu da çıkarır; kel başı
görünür. Eliyle okşar kafasını bir öne bir arkaya. İşte gerçek budur
aslında.
Ağlarken siler makyajını palyaço. Bir beyaz mendil alır eline ve
silmeye başlar yüzündeki birbirine karışmış renkleri. Sildikçe renkler
kaybolur yüzünden. Ama mendildedir artık renkler daha da karışmış olarak. Beyaz yok olmuştur beyaz mendilde
kırmızı ve siyah iyice karışmıştır birbirine. Bir mendile bakar
dikkatlice bir de kafasını kaldırıp aynadaki yüzüne. O kadar dertli
midir gerçekten? Düşünür düşünür; ama bulamaz yanıtı. Ve devam eder ağlarken yüzünü silmeye.
Bu palyaçonun kısır döngüsüdür : Sahnede neşe
makyaj odasında hüzün. İstemeden giydiği iki ayrı elbisedir neşe ve
hüzün; birini çıkardığında bir diğerini giymek zorunda olduğu.
Sahnedeyken giydiği elbise yüreğini acıtır. Seyircininkine su serper.
Makyaj odasında gerçek elbisesini giyer palyaço. Gözyaşlarını tutamaz;
ikilemini yaşar yine kendince. Seyirci görmez.
Sahnede palyaço olmak kolay değil. Hele hele makyaj odasında bir
palyaço olmak katlanılacak şey değil. Gözyaşlarının yüzünde aldığı yol
kadar kısa olsaydı hüznü palyaçonun “Palyaçonun gözyaşları” olmazdı.
İşte budur sizinle palyaçonun yaşantısı arasındaki farklılık ya da benzerlik.
Roller iyi oynanmakta…
Salonda bulunan tüm izleyenleri gülmekten kırıp geçirir palyaço.
Sahneye attığı ilk adım bile güldürmeye yeter izleyenleri. Boyalı
yüzünün takma kırmızı yuvarlak burnunun kocaman kırmızı ayakkabılarının
sarı üzerine renkler bezenmiş bol tulumunun ve rengarenk boyalı
peruğunun ardında gizlenerek o da güler sahnede. Gizlenir palyaço
görkemli renkli kıyafetinin ardına karanlık sahnede. Anlattıkça anlatır oynadıkça oynatır güldürdükçe güldürür. Burnuna dokunsa güler seyirci. Elini kaldırsa kahkaha atar. Hele bir de düşerse arka üstü salon kahkahalarla çınlar.
Palyaço
sahnede öylece durup hayretler içinde bakar salona. O kadar komik midir
gerçekten? Bir türlü bulamaz yanıtı. Bu duruşuna bile güler seyirci;
palyaço anlam veremez. Ve tekrar başlar oynamaya. Tekrar gülüşmeler
başlar; kahkahalar atılır; palyaço yine yanıtını bulamaz sorusunun;
neşeli olmaya devam eder.
Seyirci sadece gülmek için oradadır zaten; kendini rahatlatmak için
gelip oturmuştur o koltuğa. Palyaçoya insan gözüyle bakmaz. Palyaçodur
nihayetinde o. Çocuklar en iyi izleyicisidir palyaçonun. Çünkü onu en
iyi onlar anlarlar. Safça severler palyaçoyu; oyunlarına katılmak için
kendi aralarında yarışırlar. Onların yanında kendini huzurlu ve çocuk
gibi hisseder palyaço. O anlar hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Komik olup
olmadığını bile sormaz kendine.
Sahneden iner
koşar adım gider makyaj odasına ve sessizce akıtır gözyaşlarını.
Çevresine saçtığı neşe bir anda kaybolur makyaj odasında. Sanki
gösterisine bir de sihirbaz katılmıştır artık. Bir “hokus pokus” der ve
tüm neşe sihiri bozulur; yerine hüzün gelir oturur.
Ağladıkça boyaları akar. Beyaz kırmızı siyah birbirine karışır.
Aynadan öylece seyreder palyaço yeni yüzünü. Bir de eski yüzünü düşünür
o sırada; gülen yüzünü. Mutluluk ve neşe saçan yüzü üzüntü doludur
artık. Usulcacık gözlerinden süzülen yaşlar eşliğinde bakar yüzüne;
anlamlandırmaya çalışır yüzünü. Çeşitli mimikler dener; ama başaramaz;
kendine kızar ve burnunu çeke çeke ağlar. Peruğunu da çıkarır; kel başı
görünür. Eliyle okşar kafasını bir öne bir arkaya. İşte gerçek budur
aslında.
Ağlarken siler makyajını palyaço. Bir beyaz mendil alır eline ve
silmeye başlar yüzündeki birbirine karışmış renkleri. Sildikçe renkler
kaybolur yüzünden. Ama mendildedir artık renkler daha da karışmış olarak. Beyaz yok olmuştur beyaz mendilde
kırmızı ve siyah iyice karışmıştır birbirine. Bir mendile bakar
dikkatlice bir de kafasını kaldırıp aynadaki yüzüne. O kadar dertli
midir gerçekten? Düşünür düşünür; ama bulamaz yanıtı. Ve devam eder ağlarken yüzünü silmeye.
Bu palyaçonun kısır döngüsüdür : Sahnede neşe
makyaj odasında hüzün. İstemeden giydiği iki ayrı elbisedir neşe ve
hüzün; birini çıkardığında bir diğerini giymek zorunda olduğu.
Sahnedeyken giydiği elbise yüreğini acıtır. Seyircininkine su serper.
Makyaj odasında gerçek elbisesini giyer palyaço. Gözyaşlarını tutamaz;
ikilemini yaşar yine kendince. Seyirci görmez.
Sahnede palyaço olmak kolay değil. Hele hele makyaj odasında bir
palyaço olmak katlanılacak şey değil. Gözyaşlarının yüzünde aldığı yol
kadar kısa olsaydı hüznü palyaçonun “Palyaçonun gözyaşları” olmazdı.
İşte budur sizinle palyaçonun yaşantısı arasındaki farklılık ya da benzerlik.
Roller iyi oynanmakta…
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz